21. Yüzyıl Filozofu David Foster Wallace

Paylaş

Herkes bilinçsizce de olsa birşeye tapar. Tek seçeneğimiz neye tapacağımız.

Paraya ve maddiyata taparsanız eğer, hayata anlam kazandıran para ve maddiyatsa gözünüzde, sahip olduklarınızla asla yetinmeyeceksiniz.

Vücudunuza, güzelliğinize, cinsel cazibenize taparsanız, her zaman çirkin hissedeceksiniz ve zaman ve yaş kendini göstermeye başladığından mezara girmeden önce milyonlarca defa öleceksiniz.

Güce, iktidara taparsanız zayıf hissedip korku duyacak ve korkunuzu yatıştırmak için iktidarınızı kuvvetlendirmek için başkalarını ezme ihtiyacı duyacaksınız.

Zekanıza ve zeki bilinme arzusuna taparsanız, aptal gibi hissedecek, her daim foyası ortaya çıkmak üzere olan bir sahtekar olduğunuzu sanacaksınız.

Fakat tapınmanın bu türlerindeki sinsi olan şey bunların kötü ya da günah olması değil, bilinçsiz olmasıdır. Zihnin otomatik ayarları olması.

David Foster Wallace, 2005. Kenyon Universitesi Mezuniyet Konuşmasından.

david-foster-wallace-newsweek

 

David Foster Wallace’in “This is Water” (Bu Su) başlığıyla bilinen pek hoş, pek vakur, pek ince, pek anlamlı bir mezuniyet konuşması var. Sadece 20 dakika ama bir mihenk taşına dokunuyor, insanın her koşulda otomatik/mekanik ayarlarından sıyrılıp seçme hürriyetini ifa edebileceğinden bahsediyor, bunun insanın günlük alelalede hayatının her anını etkileyebilecek çok önemli bir hakikat olduğunu ve daha düşünürken başladığını basit ama veciz bir şekilde ifade ediyor. Konuşmasına şöyle başlıyor:

İki genç balık birlikte yüzerken ters yönden gelmekte olan yaşlı bir balığa rastlarlar. Yaşlı balık başıyla selam verir ve

Günaydın gençler, su nasıl? der.

Genç balıklar yüzmeye devam eder ve balıklardan biri nihayet diğerine dönerek sorar:

Su da neyin nesi?

 

Balık anekdotundan yola çıkarak gözümüzün önündeki en bariz, önem arz eden ve yaygın gerçeklerin çoğu zaman anlaşılma ve anlatılması en zor şeyler olduklarını söyleyen Wallace, kişinin hayatında yapması gereken en önemli şeyin neye inanacağını seçmek olduğunu belirtiyor. “Ateşli silahlarla intihara teşebbüs eden yetişkinlerin hemen hepsinin kendilerini aynı yerden vurması bir tesadüf değildir. Kafalarından,” diyor Wallace:

Çağımız insanının en büyük savaşı kendi zihni, kendi yargıları ve kendi kendini hapsettiği kafeslerle.

Yaşamın en bezdirici ve can sıkıcı kısımlarının nadiren bahis konusu edildiğini söyleyen Wallace, ölmeden önce yaşamak gerektiğinde ısrarlı… Yürüyen ölülere dönüşmemek, algıda bilinci kaybetmemek adına. Mükemmel bir köle ancak berbat bir efendi olduğunu iddia ettiği insan aklından dem vurup, “Neye inanacağınızı siz seçersiniz,” derken; insanın içinde yüzdüğü sularda sürüklenip gitmesinin işten bile olmadığını, zihin akvaryumunun camlarının insanın kendi çabasıyla berrak tutulmadığı müddetçe körleşmenin kaçınılmaz olduğunun altını çiziyor. Körleşmenin ve yavaş yavaş ölmenin…

Wallace’ın öğrencilere algının tuzaklarından, insanın kendi kendini hapsettiği kafeslerden, gözümüzün önünde durdukları halde kavramakta zorlandığımız gerçeklerden bahsettiği o konuşma duyup duyacağınız en iyi hayat derslerinden birisi.

Ölmeden önce ölmeyin; bakmaya, görmeye, fark etmeye, olabileceklere açık olmaya, yani yaşamaya hemen, acilen, vakit yitirmeden başlayın

diyor Wallace.

Etrafınızda olanlara ve başka insanlara benmerkezcil yaklaşarak kızmak yerine, otomatik ayarlarınızdan sıyrılıp neyi ve nasıl düşüneceğinizi seçmek elinizde. Unutmayın, bu su. Bu su.

Bu su.

 

David Foster Wallace kimdir?

1962 doğumlu Wallace, eserleriyle olduğu kadar sıra dışı kişiliği ve yaşam öyküsüyle de yazın dünyasına damgasını vurmuş bir figür. Edebiyat ve felsefe eğitimi almış ve ilk romanı The Broom of the System’ı üniversiteden mezun olur olmaz, 25 yaşında yayınlatıp dikkatleri üzerine çekmiş. Büyük eseri Infinite Jest’in ardından “deha”sı kabullenilmiş ve bu genç yazar çağdaş Amerikan kanonunun en gedikli mensuplarından biri sayılmış. Hayatı boyunca depresyonla boğuşan ve çeşitli tedavilere maruz kalan Wallace, 46 yaşında kendini astığında ardında henüz tamamlanmamış bir roman (The Pale King) ve ani kaybının yasını halen tutmakta olan pek çok hayranını bırakmış. Hayranlarından yazar Jonathan Franzen, Wallace’ın yazıya resmen ‘inandığını’ söylüyor. Bir diğer hayranı Zadie Smith’e göre Wallace, sayfalar üzerinden okuruyla anlamlı ve insancıl köprüler kurma dürtüsüyle hareket ediyor. Tüm eleştirmenlerin birleştiği ortak nokta, David Foster Wallace’ın çok yetenekli bir yazar olduğu ve aramızdan çok erken ayrıldığı.

‘Bu Su’ konuşması, yaşama uğraşına dair bir yol haritası, ya da düşünen insanın hayat rehberi. Talihsiz bir biçimde erken yaşta kaybettiğimiz bu parlak yazarın zihninden akanları yansıtan bir ayna parçası, ardında bıraktığı küçük ve değerli bir andaç bizler için.

İngilizce bilenler için konuşmanın orijinali:

https://www.youtube.com/watch?v=PhhC_N6Bm_s

 

Kaynak: David Foster Wallace

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

error: Content is protected !!