Ailenizi Şampiyon gibi Yönetin – Aile için Çevik Programlama
Bruce Feiler’in radikal bir fikri var: Modern aile yaşantısının stresiyle başedebilmek için, çevik programlama (agile) yöntemlerini uygulayın. ‘Agile’ yazılım programcılığından esinlenen, Feiler, esnekliği, aşağıdan yukarıya fikir akışını, sürekli geri bildirimi ve sorumluluğu cesaretlendiren aile uygulamalarını tanıtıyor. IBM, Microsoft, Google, Facebook gibi ileri teknoloji firmaları bu yöntemi yazılım geliştirmek için her zaman kullanıyorlar ve başarılarını buna borçlular. Çevik programlamanın şaşırtıcı bir özelliği ise:
Çocuklar kendi cezalarını belirliyorlar.
Dikkat: Türkçe altyazılar mobil cihazlarda görüntülenemeyebilir. Konuşmanın türkçe transkripti aşağıda.
Türkçe Metni Okumak İsterseniz Tıklayın00:11İşte size aileler hakkında güzel bir haber. Geçtiğimiz 50 yıl aile olmanın anlamı açısından bir devrime şahit oldu. Karışık aileler var, evlat edinmiş aileler var ayrı evlerde yaşayan çekirdek aileler olduğu gibi aynı evde yaşayan boşanmış aileler var. Fakat bununla beraber, aileler güçlenerek büyüdü. 10 kişiden 8’i bugün sahip oldukları ailelerinin içinde büyüdükleri aileleri kadar ya da daha güçlü olduğunu söylüyor.
00:36Şimdi de size kötü bir haber. Neredeyse herkes aile hayatının kaosundan dolayı bunalmış durumda. Ben dahil tanıdığım her ebeveyn, sürekli savunmayı oynuyoruz gibi hissediyor. Çocuklarımız diş dökmeyi bitirir bitirmez öfke nöbetleri geçiriyorlar. Bizim yardımımız olmadan banyo yapmaya başladıklarında Internet tacizciliği ya da zorbalık konusunda yardıma ihtiyaç duyuyorlar.
00:56Tüm bu haberlerin en kötüsü ise, çocuklarımızın, bizim kontrolü kaybettiğimizi düşünmeleri. Aile ve Çalışma Enstitüsü’nden Ellen Galinsky 1000 çocuğa “Anne ve babanla ilgili bir dilek tutman istenseydi, ne dilerdin?” diye sordu. Ebeveynler çocuklarının onlarla daha fazla zaman geçirmeyi dilemiş olacaklarını düşündü. Yanıldılar. Çocukların ilk sıradaki dilekleri ne miydi? Ebeveynlerinin daha az yorgun ve stresli olmaları.
01:22Bu gidişatı nasıl değiştirebiliriz? Stresi azaltacak, ailemizi daha çok yakınlaştıracak ve çocuklarımızı dünyaya katılmaya hazırlayacak somut şeyler var mı?
01:34Ben son birkaç yılımı bu soruyu cevaplamak adına seyahat ederek, ailelerle tanışarak, eğitimcilerle konuşarak seçkin barış müzakerecilerinden tutun da Warren Buffet’in bankacılarına ve Yeşil Bereliler’e varana kadar birçok uzmanla geçirdim. Mutlu ailelerin neyi doğru yaptığını ve kendi ailemi mutlu edebilmek için öğrenebileceklerimi çözmeye çalışıyordum.
01:56Tanıştığım bir aileden, ve bunların neden bu konuda ipuçları sunduğundan size bahsetmek istiyorum.Idaho, Hidden Springs’te bir Pazar akşam 7’de, Starr ailesinin altı üyesi haftalarının ilginç olaylarını aile toplantılarında tartışıyorlar. Starr ailesi, sıradan Amerikan aile problemleri olan sıradan bir Amerikan ailesi.David, yazılım mühendisi. Eleanor, ailesinin yaşları 10-15 arasındaki dört çocuğuna bakıyor. Çocuklardan biri şehrin öbür ucunda matematik dersi veriyor. Diğeri şehre yakın bir yerde lakros oynuyor. Biri Asperger sendromlu. Bir diğerininse Hiperaktivite sorunu (ADHD) var.
02:29‘Büyük bir kaosun içerisinde yaşıyorduk’, diyordu Eleanor.
02:32Buna rağmen, sonrasında, Starrların yapmış olduğu şey şaşırtıcıydı, Arkadaşlarına ya da akrabalarına danışmak yerine, David’in çalışma yerine odaklandılar. Agile geliştirme adında en son teknoloji ürünü olan,Japonya’daki imalatçılardan Silikon Vadisi’ndeki yeni kurulan şirketlere kadar yayılmakta olan bir program üzerine yoğunlaştılar. Agile geliştirmede, çalışanlar küçük gruplara ayrılıyor ve çok kısa zaman dilimlerinde işlerini yapıyorlar. Yani yöneticilere büyük duyurular yaptırmak yerine, takım kendi kendini yönetiyor aslında. Sürekli geri dönüş alıyorsunuz. Günlük güncelleme seanslarınız var. Haftalık değerlendirmeniz var. Sürekli değişiyorsunuz. David, bu sistemi evlerine getirdiklerinde, aile toplantılarının özellikle iletişimi arttırdığını, stresi azalttığını ve bunun herkesi ailenin bir parçası yaptığı için mutlu ettiğini söyledi. Ben ve eşim bu aile toplantılarını ve diğer teknikleri o zaman beş yaşında olan ikiz kızlarımızın hayatlarına dahil ettiğimizde bu kızlarımızın doğumundan bu yana yaptığımız en büyük değişiklik oldu. Bu toplantılar bu etkiyi 20 dakikadan az sürse de yarattılar.
03:35O zaman nedir bu ‘Agile’, çok değişik gibi gözüken, aile gibi bir konuda bile niçin yardımcı olabilir ? 1983 yılında, Jeff Sutherland İngiltere’de bir finans şirketinde teknolojist olarak çalışıyordu. Yazılımların nasıl dizayn edildiği konusunda büyük hayal kırıklıkları yaşıyordu. Şirketler, waterfall denen üst düzey yöneticilerin emirlerini hiyerarşik yapı içinde alt kademedeki programcılara doğru onlara hiç danışmadan aktardıkları bir metodu takip ediyorlardı. Projelerin yüzde seksenüçü başarısız oldu. Tamamlandıklarında ya çok şişirilmiş oluyorlardı ya da güncelliklerini kaybediyorlardı. Sutherland fikirlerin sadece yukarıdan aşağıya değil aynı zamanda aşağıdan yukarıya da yönlenebileceği ve de gerçek zamanlı olarak ayarlanabileceği bir sistem yaratmak istiyordu. Harvard Business Review’ın 30 yıllık makalelerini okudu ta ki 1986 yılında ‘Yepyeni Ürün Geliştirme Oyunu’ adlı bir makaleye rastlayana kadar. Makalede iş hayatının hızının arttığından — bu arada yıl 1986 — ve de en başarılı şirkletlerin esnek olanlar olduğundan bahsediliyordu. Toyota ve Canon’un altını çiziyordu ve onların sıkı sıkıya bağlı ekiplerini rugby oynarken kenetlenen oyunculara benzetti. Sutherland’ın bana söylediği gibi, bu makaleyi anladık ve ‘İşte budur’ dedik. Sutherland’ın sisteminde şirketler, iki yıl süren çok büyük projeleri kullanmıyorlar. İşleri küçük parçalara bölerek hallediyorlar. Hiçbirşey iki haftadan uzun sürmüyor. Bu sayede, ‘Arkadaşlar, gidin şu sığınağa girin ve geri döndüğünüzde elinizde bir cep telefonu veya sosyal bir ağ olsun’ demek yerine ‘ Gidin, tek bir öğe üzerinde çalışın sonra getirin onu, konuşalım onun üzerinde. Adapte edelim beraberce’ diyorsunuz. Çok kısa sürede başarıyorsunuz ya da başaramıyorsunuz. Bugün, agile yüzlerce ülkede kullanılıyor ve de yönetimlerin içine giriyor. Kaçınılmaz bir şekilde, insanlar bu tekniklerden bazılarını kullanmaya ve de ailelerine uygulamaya başladılar. Ortaya çıkan bloglar, yazılan el kitapçıkları oldu. Hatta Sutherlands bana, ‘Agile Şükran Günü’ kutlaması yaparken, yemekleri hazırlamakla, masayı hazırlamakla ve de misafirleri karşılamakla uğraşan bir grup insandan bahsetti. Sutherlands bunun o güne kadar ki en iyi Şükran Günü olduğundan söz etti.
05:32Şimdi, ailelerin karşılaştıkları bir sorunu, çılgın sabahları, ele alıp agile’ın nasıl yardım edebileceğinden konusaşlım. Önemli bir konu da sorumluluk, ekipler bilgi radyatörlerini, herkesin sorumluluklarının yazdığı kocaman tahtaları kullanılıyor. Böylece Starr’lar, bunu evlerine adapte ederek, her çocuğun bitirmesi gereken işlerin içinde olunduğu bir sabah listesi hazırladılar. Bir sabah onları ziyarete gittiğimde, Eleanor aşağıya indi, kendisine bir fincan kahve koydu, sallanan bir sandalyeye oturdu, ve otururken sıcak bir şekilde karşıladığı çocukları tek tek aşağıya indiler, listeyi gözden geçirdiler, kendilerine kahvaltı hazırladılar, listeyi tekrar gözden geçirdiler, tabakları bulaşık makinesine yerleştirdiler, yeniden listeyi incelediler, hayvanları beslediler ya da ne işleri varsa onu yaptılar, bir kez daha incelediler listeyi, eşyalarını topladılar ve otobüslerine doğru yola koyuldular. Bugüne kadar görmüş olduğum en şaşırtıcı aile dinamiklerinden bir tanesiydi.
06:21Ve ben bunun bizim evde asla işe yaramayacağını,
06:24bizim çocuklarımızın çok daha fazla gözlenmeye ihtiyaçları olduğunu şiddetle savunurken
06:27Eleanor bana baktı.
06:28‘Bende böyle düşünüyordum’, dedi. David’e, ‘İşini mutfağımdan uzak tut’ dedim. Ama yanıldım.
06:33Sonra David’e döndüm ve sordum: ‘Peki niye işe yarıyor ?’
06:35Bana, ‘ Bunu yapmanın gücünü küçümseyemezsin’ dedi. Ve bir onaylama işareti yaptı. Dedi ki :’ İşyerlerinde yetişkinler buna bayılıyorlar. Çocuklara göreyse bundan daha iyisi olamaz.’
06:44Evimize sabah kontrol listesi oluşturduğumuz o hafta aile içindeki bağırmalarımız yarı yarıya azaldı. (Gülüşmeler) Ama gerçek değişiklik aile toplantılarımızı başlatana kadar olmadı. Agile metodunu izleyerek üç soru soruyoruz: Bu hafta ailemizde ne yolunda gitti, ne yolunda gitmedi, ve önümüzdeki hafta neyin üzerinde çalışma konusunda anlaşacağız ? Herkes ortaya teklifler getiriyor ve biz onların arasından üzerine odaklanacağımız iki tanesini seçiyoruz. Ve birden kızlarımızın ağzından en inanılmaz şeyler dökülmeye başladı. Bu hafta ne yolunda gitti ? Bisiklete binme korkumuzu yenmek. Yataklarımızı yapmak.Ne yolunda gitmedi ? Matematik kağıtlarımız, veya kapıda misafirleri karşılamak. Birçok aile gibi, bizim çocuklarımız da Bermuda Şeytan Üçgeni gibiler. Yani, düşünceler ve fikirler içeri girer, ama dışarı hiçbirşey çıkmaz. Demek istediğim en azından onları açığa vuran hiçbirşey. Bu bize onların en derin düşüncelerine ulaşabilme imkanı verdi. En şaşırtıcı kısmıysa önümüzdeki hafta ne üzerinde çalışmalıyız sorusu oldu.Bildiğiniz gibi, agile’ın en anahtar fikri ekiplerin temelde kendi kendilerini yönetiyor olmaları, ve bu yazılım konusunda işe yarıyor ve gözüktüğü kadarıyla çocuklarla da işe yarıyor. Çocuklarımız bu süreci çok seviyorlar. Öyle ki bu fikirlerle ortaya çıkıyorlar. Yani, bu hafta kapıda beş misafiri karşılayın, yatmadan önce fazladan 10 dakika kitap okuyun. Birisine tekme atın, bir ay tatlı yemeyin. Bu arada, öyle gözüküyor ki kızlarımız küçük Stalin gibiler. Onları sürekli olarak, bir şekilde yatışırmamız gerekiyor. Bakın, doğal olarak onların bu toplantılardaki tavırlarıyla haftanın geri kalanındaki davranışları arasında bir fark var, ama bu gerçek bizi hiç de rahatsız etmedi. Sanki, onların dünyalarını önümüzdeki gelecek yıllara kadar aydınlatmayacak olan o yeraltı kablolarını döşüyormuş gibi hissettik.
08:15Üç sene sonra — kızlarımız şu anda sekiz yaşındalar — bu toplantılarımız hala sürüyor. Eşim bir anne olarak onları hayatının en değerli anları olarak görüyor.
08:25Öyleyse ne öğrendik ? Kelime olarak ‘agile’ sözlüklere 2001 yılında Jeff Sutherland ve bir grup tasarımcıUtah’da buluştuklarında ve 12-maddeli Agile Manifesto’yu yazdıklarında girdi. Sanırım zaman ‘Agile Aile Manifesto’ su için uygun. Starr’lardan ve karşılaştığım başka birçok aileden bazı fikirler edindim. Üç önemli madde öneriyorum.
08:46Madde bir: Her zaman adapte edin.
08:50Biliyor musunuz, bir ebeveyn olduğumda neyi uygulamaya koydum ? Birkaç kural koyacağız ve onlara bağlı kalacağız. Bu, anne-baba olarak, bizim ortaya çıkacak her türlü sorunu önceden görebileceğimizi varsayar. Mümkün değil. Agile sistem’de harika olan sizin bir değişim sistemi yaratarak gerçek zamanda size olanlara tepki gösterebiliyor olmanızdır. Tıpkı Internet dünyasında söyledikleri gibi: eğer şu anda da altı ay önce yaptığınızı yapıyorsanız yanlış şeyi yapıyorsunuz. Anne-babalar bundan çok şeyler öğrenebilirler. Ama benim için, ‘her zaman adapte edin’ çok daha derin bir anlam da içeriyor. Ebeveynleri,evde deneyebileceğimiz fikirlerin, sadece psikologlardan veya kendi kendine yardım gurularından ya da başka aile uzmanlarından gelebileceği saplantısından kurtarmalıyız. Gerçek ise, onların fikirlerinin bayatladığı, bunun yanında diğer tüm dünyalarda grupları ve ekipleri daha etkin çalıştıran bu yeni fikirlerin olduğudur.
09:37Hemen birkaç örnek alalım. Herkes için büyük bir olay olan konuyu alalım : aile ile yenen akşam yemeği.Herkes bilir ki çocuklarla yenen akşam yemeği çocuklar için iyidir. Ama çoğumuz için, hayatlarımızda bu böyle olmaz. New Orleans’da meşhur bir aşçı ile karşılaştım. ‘Sorun değil, aile yemeğimizin saatini kaydırırım. Evde değilsem, akşam yemeği yiyemeyeceksek, aile kahvaltısı yaparız bizde. Yatmadan önce biraz atıştırırken bir araya geliriz o zaman. Pazar öğünlerini daha önemli bir hale getiririz.” dedi bana.Gerçek şu ki, son araştırmalar onu destekliyor. Gözlenen o ki herhangi bir aile yemeğinde verimli olunan sadece 10 dakika var. Geri kalan zaman ‘dirseklerini masadan indir’ veya ‘ketçapı verir misin’ şeklinde geçiyor. Bu 10 dakikayı alıp günün herhangi bir anına taşıyıp aynı kazancı sağlayabilirsiniz. Öyleyse akşam yemeğinin zamanını değiştirin. Bu adaptasyondur.
10:21Bir çevre psikoloğu bana, ‘Eğer esnemeyen bir yüzeyde sert bir sandalyede oturuyorsan, sende esnekliğini kaybedersin. Eğer şiltesi olan bir sandalyede oturuyorsan, daha açık olursun’, demişti. Aynı zamanda da, ‘Çocuklarını disipline ederken, dimdik ama altında şiltesi olan bir sandalyeye otur.Konuşmanız çok daha iyi geçecektir.’ diye de eklemişti. Eşim ve ben zorlu konuşmalar için oturduğumuz yerleri değiştirdik çünkü ben daha yüksekte ‘güç bende’ pozisyonunda oturuyordum. Öyleyse siz de yerinizi değiştirin. Bu adaptasyondur.
10:48Önemli olan nokta, bu yeni fikirlerin orada olduğu. Onları ailelerle birleştirmeliyiz. O zaman madde bir : Her zaman adapte olun. Esnek olun, açık fikirli olun, bırakın en iyi fikirler kazansın.
11:01Madde iki : Çocuklarınızı yetkilendirin. Ebeveynler olarak içgüdümüz çocuklarımıza emir vermemizi söyler.Kolaydır, ve de açıkçası, genelde haklıyızdır. Zaman içinde, birkaç sistemin aileden daha çok ‘waterfall’ olmasının bir sebebi vardır. Ancak öğrendiğimiz basit ama en önemli ders ise ‘waterfall’ yaklaşımını mümkün olduğunca tersine çevirmektir. Çocuklarınızın kendi kendilerine yetişmelerine imkan tanıyın. Dün, aile toplantımızı yapıyorduk, ve ‘aşırı tepki’ konusunda oylama yapmıştık. Dedik ki, ‘ Tamam, bize bir ödül bir de ceza verin. Oldu mu ?’ Kızlarımdan bir tanesi haftada yalnızca beş dakikalık ‘aşırı tepki’ fikrini ortaya attı. Fikri oldukça beğendik. Ama sonrasında kızkardeşi sistemi çalıştırmaya başladı. Dedi ki, ‘ Bir kereye mahsus beş dakikalık bir aşırı tepki hakkım mı olacak yoksa 10 kez 30 saniyelik aşırı tepki hakkım da olabilir mi ?’ Bayıldım buna. Zamanı nasıl istiyorsan öyle harca. Şimdi de bize bir ceza verin. Tamam. 15 dakikalık aşırı tepki vermek limitimiz olsun. Onun üzerindeki herbir dakika için, bir şınav çekelim.Gördüğünüz gibi, işe yarıyor. Bakın, sistem gevşek değil. Ailelerin otoritesi fazlasıyla var. Ama biz onlara bağımsız olma pratiğini veriyoruz, esas amacımız da bu. Bu gece buraya gelmeden önce kızlarımdan bir tanesi bağırmaya başladı. Diğeri ise, ‘Çok tepki veriyorsun ! Çok tepki veriyorsun !’ dedi ve saymaya başladı, 10 saniye sonra bağırması kesilmişti. Benim için bu onaylanmış bir agile mucizesiydi.(Gülüşmeler) (Alkış) Bu arada, araştırmalar da bunun böyle olduğunu söylüyor. Kendi hedeflerini belirleyen, haftalık programlarını yapan, kendi çalışmalarını değerlendirebilen çocuklar beyinlerinin ön kortekslerini geliştiriyor ve hayatlarını daha iyi kontrol edebiliiyorlar. Esas nokta, çocuklarımıza kendi konumlarında başarılı olmaları için izin vermeliyiz, ve de tabii ki, ara sıra, başarısız olmaları için de… Warren Buffet’in bankacısıyla konuşuyordum, ve bana çocuklarıma kendi ödeneklerinden hata yapmalarına izin vermediğim için söyleniyordu. ‘Ya bir hendeğe doğru sürerlerse ?’ dedim. ‘6 $ lık bir ödenekle bir hendeğe sürmek 60.000 $ lık yıllık gelirle ya da 6 milyon $ lık bir mirasla hendeğe sürmekten çok daha iyidir’ dedi.Yani esas olan çocuklarınızı yetkilendirmeniz…
13:09Madde üç: Hikayenizi anlatın. Adaptasyon güzel bir şey, ama kökene de inmemiz lazım. ‘İyi’den Mükemmel Şirkete’ kitabının yazarı Jim Collins bana başarılı olan her çeşit insan organizasyonunun ortak iki noktasının olduğundan bahsetti: temel yapıyı korumaları, ilerlemeyi teşvik etmeleri. O yüzden de agile teşvik edici ilerleme için mükemmel, ama temel yapıyı korumanız gerektiğini de tekrar tekrar duymaya devam ettim. O zaman nasıl yaparsınız bunu ? Collins bize bu konuda şirketlerin yaptığı birşey olan, görev belirleme ve temel değerleri tanımlama konusunda koçluk yaptı. Yani, bizi bir aile görev tanımı yaratabilmemiz için izlememiz gereken süreç konusunda yönlendirdi. Bir kurumun çalışanları için düzenlediği seminerin ailesel karşılığını yaptık. Bir pijama partisi düzenledik. Ben mısır patlattım. Aslında bir tanesini yaktım, o yüzden iki tane yaptım. Eşim bir yazı tahtası aldı. Ve o harika konuşmayı yaptık, yani, bizim için önemli olan nedir ? Hangi değerlere daha çok bağlıyız ? Ve 10 cümle ile sonlandırdık. Biz yolcuyuz, turist değil. İkilemleri sevmeyiz. Çözümleri severiz. Yine, araştırma gösteriyor ki anne babalarneyi yanlış yaptıkları konusundaki endişelerine daha az vakit harcayıp neyi doğru yaptıklarına odaklanmalılar, kötü anları daha az endişe edip iyi anlar inşa etmeliler. Aile görev tanımı neyi doğru yaptığınızı tanımlama açısından harika bir yöntem.
14:25Birkaç hafta sonra, okuldan bir telefon geldi. Kızlarımızdan bir tanesi bir ağız dalaşına girmiş. Bir anda bayağı bir endişelendik acaba bizim huysuz bir kızımız mı var diye. Ve de ne yapacagımızı bilemedik,sonrasında onu çalışma odama çağırdık. Aile görev tanımımız duvarda asılıydı, ve eşim, ‘Orada gördüklerinden uygun olanı var mı ?’ diye sordu. Kızım listenin altına doğru baktı ve, ‘Herkesi bir araya getirmek ?’ dedi. Bir anda konuya giriverdik.
14:47Hikayenizi anlatmanın başka harika bir yolu da çocuklarınıza onların nereden geldiklerini anlatmaktan geçer. Emory’deki araştırmacılar çocuklara basit bir ‘ne biliyorsunuz’ testi uyguladılar. Büyükanne ve büyükbabanızın nerede doğduklarını biliyor musunuz ? Anne ve babanızın liseye nerede gittiklerini biliyor musunuz ? Ailenizde tanıdığınız bir hastalık gibi zor bir durumla karşılaşan ama onun üstesinden gelen birisi var mı ? Bu testte ‘biliyor musun’ ölçüsüne göre en yüksek skoru elde eden çocuklar kendilerine en yüksek özsaygısı olan ve hayatlarını kontrol etme konusunda daha fazla sezgiye sahip olanlardı. ‘Biliyor musun’ testi duygusal sağlık ve mutluluğun tek ve en önemli belirleyici testiydi. Bu çalışmanın yazarının bana söylediği gibi geniş bir öykünün parçası olduğunu hisseden çocukların kendilerine daha fazla güveni var. Yani, son maddem: hikayenizi anlatın. Ailenizin pozitif zamanlarının, aynı zamanda da negatif anların nasıl üstesinden geldiğinizin hikayesini yeniden anlatın. Eğer çocuklarınıza bu mutlu hikayeyi anlatırsanız,onlara kendilerini daha da mutlu edecek aletleri de vermiş olursunuz.
15:48‘Anna Karenina’ yı ilk okuduğumda delikanlıydım ve onun meshur açılış cümlesini, ‘Tüm mutlu aileler birbirinin aynısıdır. Her mutsuz aile ise kendi yolunda mutsuzdur.’ ilk okuduğumda, ‘Bu cümle çok anlamsız. Tabii ki tüm mutlu aileler birbirinin aynısı değildir.’ diye düşünmüştüm. Ama bu projede çalışmaya başlayınca, fikrimi değiştirmeye başladım. En son öğretiler, ilk kez, bize başarılı ailelerin sahip olduğu yapı bloklarını tanımlamamıza izin verdi. Bugün burada sadece üç tanesinden bahsettim: Her zaman adapte edin, çocuklarınızı yetkilendirin, hikayenizi anlatın. Bu kadar yıldan sonra Tolstoy’un haklı olduğunu söylemek mümkün müdür ? Cevap, sanırım, evet olacak. Leo Tolstoy beş yaşındayken kardeşi Nikolay ona geldi ve evrensel mutluluğun sırrını ailesinin Rusya’daki sahip olduğu bir vadide gizlediği yeşil bir sopanın üzerine kazıdığını söyledi. Eğer bu sopa bulunabilirse, tüm insanoğlu mutlu olacaktır. Tolstoy bu sopayı bulmak için kendini tüketti, ama onu hiçbir zaman bulamadı. Gerçekten, onun gizlendiğini düşündüğü o vadiye gömülmeyi istedi. Bugün hala orada yeşil çimlerle kaplı olarak yatıyor. Bu hikaye benim için mükemmel bir şekilde son öğrendiğim o dersi yakalıyor: Mutluluk bizim bulduğumuz değil,yarattığımız bir şeydir. Başarılı organizasyonlara bakan hemen her kişi yaklaşık aynı sonuca ulaşmıştır.Büyüklük bir durum meselesi değildir. Bir seçim meselesidir. Büyük bir plana ihtiyacınız yok. Şelale(‘waterfall’) metoduna ihtiyacınız yok. Esas ihtiyacınız, küçük adımlar atmak, küçük kazançlar elde etmek, o yeşil sopaya ulaşmayı hedeflemek olmalı. Sonunda, bu tüm derslerin en önemlisi olabilir. Nedir başarılı bir ailenin sırrı ? Deneyin.
17:45(Alkış)